Hani hayatınızda bir dönem önemli bir yer işgal etmiş insanlar olur ya… Ama sonra her nedense, bir şekilde bağlantınız kopar. Bizim matahari ile dostluğumuz da bu şekilde eskiye dayanır. Kendisi ile epey yoğun teşrikimesaimiz vardı. En son görüşmemiz 1988 yılındaydı. Aslında yıllar sonra 90’ların bir yerinde, otobüste karşılaşmış ve hal hatır sormuştuk, ama bunun ötesine geçemediğimiz için bunu saymıyorum.
Epey bir sene sonra, yanılmıyorsam 1999-2000 civarında, bir başka çok sevdiğim arkadaşımla bir yandan yemek yiyip bir yandan geyik yaparken “abi Türkiye’de pek bilinmeyen ama enteresan işler yapmış adamlar var. Misal bir arkadaşım Ocean’da çalışmıştı” demiştim. Kendisi bana şöyle bir baktı ve “M…’mi” dedi. Sonra “beraber çalışıyoruz” diye konuşmasına devam etti. Hem şaşırmış hem de dünya ne küçük diye düşünmüştüm. Benzer bir konuşma 7D8’den dönerken Vigo ile de geçmişti aramızda. O da “Ha o bizim matahari yahu!” demişti. Ama sonra olaya daha sakin bakınca, aslında çok da şaşıracak bir şey yoktu: Oyun yapımı gibi bir alanda zaten kaç kişi vardı ki bu ülkede? Bu arada Ocean meselesi bir şey değilmiş, adamın İngiltere’de oyun için iletişime geçmediği kimse kalmamış. Manchester’ın taşı toprağı altınmış o yıllarda.
Ortak arkadaşımızın olması da yeniden bir araya gelmek için kâfi olmamıştı. Hem hayatın akış hızı hem de arada yaşanan çok taraflı kopukluklar bizleri yine ayrı tutmuştu. Ama sağolsun ortak paydamız Akermen bu işe kökünden son verdi.
İkimizle de ayrı ayrı zamanlarda sık sık görüşen Akermen, ortak bir toplantı organize etti ve bizi tam 22 yıl sonra Moda Kemal’de bir araya getirdi. Ve dolu dolu bir 8 saat yaşadık üçümüz beraber. Enteresandır, muhabbet öyle bir başladı ki sanki 22 yıl önce ben 15 o 18 yaşında iken değil de, en son geçen hafta görüşmüşüz gibiydi.
22 yıl önce ne mi yapıyorduk onunla? En önemli işimiz Amstrad oyun kasetleri çekip satmaktı. Önce 10-20 kasetle başlamıştık ve sonra işi abartıp bizim evin bodrumuna benim Simtel çift kasetçalar teyple bir kopya atölyesi kurduk. Bir yandan oyun kopyalıyor bir yandan da müzik dinleyip muhabbet ediyorduk. Kopyalama işini abartıp İMÇ’nin oralarda bir yerden koli koli boş kaset alacak hale gelmiştik. Tabii muhabbetlerimiz de Amstrad odaklıydı. Arada “Amiga diye manyak bir şey çıkmış, gördün mü” nidaları da geçiyordu.
Ve kopyalama esnasında enerji transferi sağlayan parçalardan bazıları şunlardı:
Def Leppard – Pour Some Sugar On Me UK
Sadece bizde değil, onun evinde de buluşuyorduk. Bu buluşmalara ise sevgili babasının bizzat kendi elleriyle hazırlayıp ikram ettiği enfes sandviçler eşlik ediyordu. Tabii dünya tatlısı annesinin ikramlarını da unutmuyoruz. Ama bu buluşmalar kopya işlemlerinden ziyade yeni gelen oyunların denenmesi, disket oyunlarının crack/kopyalama meseleleri ve tips&tricksler(CAT komutu verdiğinde mode 2de liste nasıl verilir gibisinden) üzerineydi. Her Türk genci gibi bizim de oyun yapma hayallerimiz vardı. Bir gün bu hayallerden bahsederken şöyle dedi: Hadi bu oyun işini gerçekleştirelim! Üzerimden şaşkınlığımı atınca şöyle dedim: İyi de ben grafik çizemem müzik de yapamam, sadece BASIC’i gerçekten iyi derecede biliyorum. Peki o ne yanıt verdi dersiniz: “Dur o zaman işimiz kolay, sana hemen Z80 öğretelim” dedi ve saman kağıdı bir defter alıp anlatmaya başladı. Bundan sonra da birkaç ders daha yaptık beraber. Ama dediğim gibi bir şekilde yollarımız ayrıldı. Fakat ben tüm bu yıllar boyunca, onun bu yanıtını ve tavrını hiç unutmadım, konu olduğunda da herkese anlattım. İşte böyle enteresan bir adamdır. Peki o defter mi ne oldu? Yıllarca Amstrad dergi ve kitapları ile birlikte bir çekmecede durdu. Sonra 2005 yılı gibi anneme o malzemeleri sorduğumda “onlar artık bir melek yavrum, yukarıdan bizi seyrediyorlar” yanıtı aldım. Tam böyle değilse de sonuç itibariyle böyle oldu 🙂
Kemal’de yaklaşık 2.5 saat süren muhabbetin ardından başka bir yere gidelim diye kalktık ve konuşa konuşa yola devam ettik. Fakat bir süre sonra, atış için ideal yer tespiti yapan sniperlar gibi aynı güzergahı turlar bulduk kendimizi. Adımız sapığa çıkmadan kendimizi Akermen’in araca attık ve Palma D’Oro’ya doğru yelken açtık. Hanım sabah uyarmıştı beni “Sizin muhabbetiniz bitmez şimdi, Palma D’Oro’ya gidin, hem yer içersiniz hem de rahat sohbet edersiniz” diye.
matahari & Alcofribas
Resimde baygın bakışlı ve hacı sakallı olan benim. Ama baygınlığım muhabbetten değil, sabahki uykusuzluğum ve klasik fotojenikliğim kaynaklıdır.
Palma’dan memnun kaldık, burada da 3 saat kadar oturup muhabbetin dibine vurduktan sonra, benim validelerin eve doğru yola çıktık. matahari’ nin ve benim validelerin evleri birbirine yakındı. Ayrıca bir de mini bir ekipman teslimatı yapacaktık. Teslimatı hallettikten sonra muhabbete 1 saat kadar da bizim validelerin evde devam ettik. Bu bölüm benim için iyice tuhaf bir duygu seli oldu. Tıpkı yıllar öncesi gibi arkadaşlarım gelmiş ve biz bilgisayar geyiği yapıyoruz. Annem bir ara bodruma inip kaset çekeceğiz sanmış.
Sonuç itibariyle, bize bu güzel günü sağlayan ve bizi gün boyu bıkıp usanmadan dinleyen, fotoğraflayan Akermen’e bir kere daha çok teşekkür ederim. Daha nicelerine diyorum…
Neler konuşuldu:
-Byte Derya abi. Kendisi 6 ay kadar önce emekli olmuş.
-Murphy kanunları nasıl yazıldı
-Amiga “Paradise Lost”
-CPC “Ya İstiklal Ya Ölüm”
-matahari’nin meşhur lacivert montu
-Top Gun Grafikleri
-Byte Kıvanç
-Microdrive adamı illet eder mi?
-Keloğlan
-Electromode Ümit
-Grand64 Kemal ve teleobjektif ile fiyat etiketleri okuması
-Peken Bilgisayar ve Moğollar
-Crack bilginiz aşk hayatınıza nasıl etki eder?
-Amstrad monitörünü renkliye çeviren program
-PUSU tayfası
-Oyun yazma heveslilerinin yaptıkları hatalar
-Oyun dünyasında publisher’ın önemi
-PKzip yaratıcısı Phil Katz’ in ölümü
-Ecom Necati Abi
-Mahir Çelikkanat ve Ant Attack
-İzometrik oyunların piyasaya geç girme sebebi
-Ferrari’ye değilse bile Aston Martin’e binen programcılar
-Iphone dünyası
-Disketleri ucuza getirmek için ithalatçının kızını almak çözüm müdür?
-Tanzimci Sadettin abi
-Egsa Selçuk
-80’lerden günümüze değişen oyun ve müzik dünyası
-Afşin ve Amiga 1MB chip memory
-Hikmet bilgi işlem ve bond çantada entegre satışları
-Mevlüt Dinç ve oyun piyasası
-Tatkom- Nezih Tütüncüoğlu ve telif hakları
-Abdurrahman Pala
-Uygar Elektronik Sinan Kömürcü ve telif meselesinden başına gelenler
1988 demişken, o yıl Türkiye’de yaşanan bazı olayları da hatırlayalım:
* Bülent Ersoy’un sahne yasağı kaldırıldı.
* 2000’e doğru dergisi, hükümete hitaben yazıldığını iddia ettiği ‘mit raporu’nu yayınladı.
* Dr. Ziya Özel’in zakkum bitkisiyle kanseri tedavi ettiğine dair çalışmaları TRT’de ilk haber olarak verildi. Bu haber büyük yankı uyandırdı.
* 65 yaşındaki kanser hastası İzzet Şakacı, TRT’deki ‘zakkumla kanser tedavisi’ programından etkilenerek bahçesindeki zakkum bitkisini (zakkum zehirli bir bitkidir) kaynatıp içince öldü.
* Avrupa halter şampiyonasına katılan Naim Süleymanoğlu, 3 dünya rekoru kırarak 3 altın madalya aldı.
* Galatasaraylı Tanju Çolak, 39 golle avrupa gol kralı oldu. Böylece, 1963’de Galatasaraylı Metin Oktay’ın 38 gollük rekorunu da kırmış oldu.
* Fatih Sultan Mehmet Köprüsü törenle açıldı. Başbakan Turgut Özal, eşi Semra Özal ile birlikte kendi kullandığı arabayla köprüden ilk resmi geçişi yaptı.
* Kartal Demirağ isimli şahıs Başbakan Turgut Özal’a kürsüde konuşma yaparken tabanca ile ateş etti
* Seul Olimpiyat oyunlarında mücadele eden Naim Süleymanoğlu, olimpiyat rekoru kırarak altın madalya aldı.
* Galatasaray, şampiyon kulüpler kupası’nda İsviçre’nin Neuchatel Xamax takımını 5-0 yendi (ilk maç 3-0 Neuchatel lehine). Böylece ilk kez bir Türk takımı şampiyon kulüpler kupası’nda çeyrek finale kaldı.
* Atatürk, hükümet’in aldığı karar ile 50. ölüm yılında yas tutulmadan anıldı.
* Türk satranç ustası Suat Atalık, 28. Satranç Olimpiyatları’nda satrançta en yüksek kategori olan ‘uluslararası usta’ ünvanını aldı.
* Çingeneler zamanı ve Smooth Criminal görücüye çıktı.
* İran-ırak savaşı sona erdi.
* Barış Manço’ nun televizyon programı 7’den 77’ye TRT’de başladı.
Yazıyı ilgiyle okudum. Gerçektende her insanın hayatında böyle dostluklar oluyor.
Okudukça benim de bazı anılarım aklıma geldi doğrusu. Ayrıca 1988 yılı ile ilgili olaylar da çok dikkate değer. Bu güzel yazıya küçük bir ilave ile katkıda bulunmak istiyorum. Satranç ustamız Suat Atalık 1988 de “Uluslararası Usta” ünvanını aldıktan sonra, 1994 yılında “Büyük Usta” ünvanına da sahip olmuştur.
Katkınız için teşekkürler. Aklımızda kalanları dilimiz döndüğünce paylaşmaya çalışıyoruz işte.
matahari’nin ocean //ve hatta diğer ingiltere// maceralarını dinlesek ne keyifli olur kimbilir!?
hiç sıkılmadan okuduğum okudukça anılarımın canlandığı bir yazı olmuş. ağlayasım geldi bir an..!