Nis 252009
 

Epey yoğun bir çalışma dönemi içinde olmamdan mıdır bilmiyorum ama, bu sene 7D8 partiyi çok çok büyük bir özlemle bekledim. Diğer senelerde de partilere katılmıştım, lakin ilki de dahil olmak üzere neden bilmem bu seneki kadar büyük bir heyecan duyduğumu hatırlamıyorum.


Birkaç hafta öncesinden hanımdan izni kopardım, sonra LW3D’nin aklına da gece kalmak konusunda karpuz kabuğu düşürdüm. Ama çok üstelemedim. Arda’yı yokladım bu arada. Onda zaten sorun yoktu.

Tecrübelerine hürmeten Arda’ya “Neler getireyim yanımda” diye sordum. Bana Hydrogen’in şişme yatak getirdiğini falan anlattı. Hımm, dedim herhalde raconu bu. Gece yarısı insan acıkıyor ama dürümcüler falan var diye de not düştü. Gençlik günlerimde hisarüstü kampüsünü muhtelif sebeplerle ziyaret etmiş olduğum için yiyecek işinin sorun olmayacağını biliyordum. Ama, dedim şimdi kim geceyarısı sıcacık ortamı ve sohbeti bırakıp gidip aburcubur alacak. Bu sebeple hanımı da yanıma katıp cuma günü markete doğru yollandım. Yolda “bize birkaç tane sandviç yapar mısın” diye sordum ve olumlu yanıt aldım. Ama nedense markette 30 tane sandviç alınca bir an duraksadı ve “yiyemezseniz bozulur durmaz bunlar” dedi. Dedim yenir, o kadar genç adam var siler süpürürüz biz onları. Neyse diğer temel ihtiyaç malzemelerini de temin edip o işi bitirdim.

Cuma akşamı ise CPC’yi ve Atari XL’i paketledim. Tabii diğer ekipmanları da. Cuma akşamı geç yatıp cumartesi 10 gibi kalkıp partiye de 12 gibi varmayı düşünüyordum. Ancak cumartesi sabahı 8’de garç gurç dan dun cinsi bir gürültü yumağı ile uyandım. Komşulardan biri taşınıyormuş. Tabii önce zinde bir kalkış oldu ama sonrasında enerji seviyesi aniden düştü, biraz daha uyuyayım dedim, o da olmadı ve sersem gibi kaldım. Zor da olsa kendimi toparlayıp 11 gibi evden hanımla beraber çıktık. Hedef önce Moda’da 5 dakikalık bir iş halletmek sonra Kadıköy Yazıcıoğluna uğrayıp biraz elektro alışveriş yapmak ve hanımı da Kadıköy’e bırakmaktı. Plan süperdi ama; dışarıda deli gibi yağmur yağıyordu, şehir İstanbul’du ve Murphy kanunları hala geçerliydi…

Moda’ya girmek istediğim 2 sokak da vidanjör ile kapatılmış ve girişlerinde de polis vardı. Dedim ne enteresan, tamam yağmurdan dolayı logarlar taşmış ve vidanjör çekiyor ama polis ne için var orada? Neyse, 3. bir sokak bulup nihayet Sakız sokağın(Commodorecular iyi bilir burayı) bir altına ulaşabildim. İşim 5 dakika yerine 30 dakika kadar sürdü ama hiç gerilmedim, ne de olsa ucunda parti vardı. Hemen yazıcıya doğru yola çıktım. Ama o ne… Kadıköy merkeze inen ne kadar ana ve ara yol varsa hepsi kapatılmış. Bu bir kamera şakası olmalıydı diye düşünürken baktım saat 2.30 olmuş. Son bir hamle ile Yeldeğirmeni-Acıbadem arasında kuytu bir sokaktan kaldım ve yazıcının arkasına kapağı attım. Ama cidden göbeğim çatladı oraya ulaşana kadar. Otoparkçıya sordum ne iş yahu diye, “Abi gösteri var konusunu bilmiyorum saat 3 e kadar her yol kapalı” dedi. Baktım saat 3’e çeyrek var. Dedim murphy büyük adamsın vesselam… Bu arada Arda’dan bir telefon geldi ve yeri bulamadığını söyledi. Ben tarif ettim ve geçen seneki yer olduğunu da söyledim. Ama sonra acaba kuzey kampüsünde başka bir yerde mi yapılıyor sorusu takıldı kafama. Hemen iyi gün dostu laz balıkçıyı aradım. Lakin onlar da  varmamışlardı henüz. Bu arada bir kişi daha beni arayıp yeri bulamadığını söyleyince dedim bunda kesin bir iş var. Neyse ilerleyen dakikalarda LW3D sağolsun arayıp partinin geçen seneki ile aynı yerde yapıldığını söyledi de içim rahat etti. Ben de diğer arkadaşları arayıp elimden geldiğince mekanı tarif ettim.

Yazıcıoğlundan bol miktarda 27C256(6-Speccy), 27C128(6-CPC), 27C010(6-CPC+), 27C400(3-Amiga), soket, ıvırzıvır, ha bir de paraya kıyıp sıkı bir pazarlık sonrası düzgün bir multimetre aldım. Tekrar hatırlatayım; elektronikçilerden çok sıkı pazarlık yapmadan alışveriş yapmayın, kar marjları epey yüksek. Tabii insan bu kadar parça ile on the fly hardware mod yapıp wild kategorisinde yarışacağız zannediyor ama alakası yok. Gerçi ileride neden olmasın 🙂

Sağanak yağmur altında 15.30-16.00 arası nihayet parti mekanına varabildim. Birkaç parça malzemeyi sırtlanıp kendimi içeri zor attım. Ve niye her zaman olduğu gibi kapıda güleryüzlü insan Hydrogen karşıladı. Son 3 partide bu hiç değişmedi. Eh tabii böyle sıcak bir karşılamadan sonra insan daha da bir şevkle doluyor. Hemen CGTR tayfasına yöneldim. Ekip, Herkes+Arda olarak 2’ye ayrılmıştı. Arda önlere bir yerlere yapışmış ve yarım ağızla öne gelsenize falan dedi ama “tamam yanına geliyorum” diyince gel ama Crescent’den arkadaşlar gelecek falan filan diye lagaluga etmeye başladı. Tabii bu noktada “o zaman bize niye öne gelin diyorsun kardeşim” falan demedim kendisine. Ön tarafta diğer masalar dolu olduğu ve bize de en az 4 masa gerektiği için haliyle arka tarafa konuşlandık. İyi yanı sohbet muhabbet sırasında kimseyi rahatsız etmiyorsun, projeksiyonu çok rahat görüyorsun, boynun ağrımıyor, ayaklarını rahat uzatıyorsun, uyumak istersen rahat uzanıyorsun(zaten uyumak isteyenler hep arkaya geldiler, bütün scenerları arkadan fotoğrafladık biz de 🙂 ).

İlk posta malzemelerimi bırakırken Laz balıkçı “Tolga ile tanışıyorsun di mi” dedi, benden “yüzyüze hayır” yanıtını alınca önce bir şaşırdı. Sonra hemen tanıştırdı. Benim için büyük bir şok oldu. Ben böyle hardware projeleri falan yapan bir adamı İsviçreli bilim adamları gibisinden kelli felli burnu bir karış havada birisi olarak bekliyordum. Hem çok genç hem de süper kafa bir adam olduğunu anlamam için çok geçmedi. Tolga ile yüzyüze tanışırken genç birisi geldi “Türker merhaba ben Kemal” dedi. Bir an beynimden “yahu nicki Kemal olan kim vardı” sorusu belirdi. Sonra jeton düştü: Bu bizim joker. Çok sevindim joker i de yüzyüze tanıdığıma. Kendisi ile ortak bir arkadaşımız vasıtası ile ismen tanışmıştık ve ahbaplığımızı da forum üzerinden ilerletmiştik zaten. Yüzüne de dedim, cidden avatarındaki resimden çok gençmiş yahu.

İkinci posta malzemeleri de aldıktan sonra ufaktan kurulum işlemine başladım. CPC sistemi için birkaç demo disketi hazırlamıştım. Allahtan bunları hazırlamışım çünkü mekandaki makinalarda disket sürücü yoktu ve Arda’yla ikimize dsk dosyalarını yazabilmemiz için USB olmayan native bir disket sürücü lazımdı.  Bu meseleyi Arda ile epey konuşmuştuk. Hatta Skate’e de sormuştum ve “makinaları bilemiyorum lütfen kendi tedbirinizi alın” yanıtını vermişti ama sadece bir floppy için koskoca bir PCyi yanımda taşımak çok hoş gözükmemişti. Kendim ettim kendim buldum dedim. En kötü ihtimal bol bol CPC yerine Atari XL i bağlar onun demolarını seyrederiz diye de kendimi avuttum. Hadi XL i kurayım bir yandan derken büyük bir hayal kırıklığına giden yolda bir adım daha attım. XL’in com port kablosu diye com uzatma kablosu getirmişim. Sırf dişi erkek mevzuundan dolayı XL işi de yattı tabii. Neyse, elimdeki 3-4 CPC demosunu başladım oynatmaya. Bir anda gözler CPC’ye döndü. Kimse CPC’nin bu kadar yetenekli bir cihaz olduğunu düşünmüyordu. Tabii bu onların ayıbı 🙂 Başta LW3D, Özkan, Blackturk, Deniz, Zen olmak üzere pek çok kişiden “woooow man… what a fantastic colors, speed, fluidity!!!” şeklinde takdir, imrenme, yitip giden commodorlu yıllara üzülme nidaları yükseldi.

XL çalışmasa bile kendisi için yapmış olduğum ve First sakız kutusuna gömdüğüm Sio2pc aparatı, tasarım ve ergonomi harikası olmasından dolayı epey bir ilgi gördü. Düşünün çalışmayan hali böyle ilgi görüyorsa bir de çalışsa kimbilir neler olurdu 🙂 İnşallah bir sonraki partiye…

Cihazları kurduktan sonra ufaktan nevaleyi yerleştirmeye başladım. Görenler biraz fazla olduğunu iddia etseler de bence o kadar fazla değildi. Tabii bu sene ilk defa gece kalmalı gittiğimiz için biraz abartmış olabilirim. Ama benim şöyle bir fantezim de vardı: Malum, İstanbul’un havasına güven olmaz, hava da yağışlı, orası da Hisarüstü, eh biz de retro bir ortamda olduğumuza göre tıpkı 85 veya 87 deki deli bir kar bastırsa ve biz orada 1 ocak’ a kadar mahsur kalsak ne olur… 🙂 Ne yiyip ne içeceğiz di mi…

Tabii saatler ilerledikçe şunları da öğrendik ki kimisi zeytin kimisi de beyaz peynir sevmiyor… Ha bir de salam sevmeyen var… Seneye nasıl bir sandviç sistemi izlemeli konusunu şimdiden araştırıyorum. En güzeli kaşar-ekmek sanırım 🙂

Bir yandan CPC demoları oynarken Arda geldi ve “Olm bunlar Commodore demosundan başka bir şey bilmiyor, şunlara biraz CPC gösterelim” dedi. Ama ortada iki temel sorun vardı. Birincisi, disket sürücü olmadığı için elimdekiler hepi topu 3-4 tane olduğundan acilen floppyli bir makine bulmamız lazımdı ki bu soruna Skate kendi makinasını kısa süreliğine ödünç vererek derman oldu. Ama komik olan, o da 5 senedir falan floppyi kullanmamış ve floppy de 1 tırnak geriden bağlandığı için disketleri parmağımı sokarak çıkarmak zorunda kaldım. Tabii parmaklar tombul delik biçimsiz olunca parmağı da haşat ettik biraz. Temel gibi ben de şunu diyorum: “Bu da bana ders olsun!”

İkinci problem ise CPC’nin sadece ve sadece RGB çıkış verebilmesiydi. Görüntü kalitesi açısında RGB süper tabii ama başka cihazlara da kolay kolay bağlanmıyor. Parti ortamında bu sorunu aşamadığımız için CPC demoları lokal olarak oynamaya devam etti. Umarım bu sorunu sonraki partiye kadar aşacağım. Çözümü kafamda, vakit bulunca uygulamaya geçeceğim.

Tabii bir yandan da süper muhabbet dönüyor. Lakin muhabbet sürekli yön değiştiriyor. Haliyle bu kadar meraklı adam, bu kadar tutulu oldukları konularda sohbet etme şansı bulunca, bir anda ortalık duman oluyor. Elbette ben sürekli Tolga’yı markaja aldım ve DSK konusunda desteği bir an önce vermesi için bilinçaltına etki etmeye çalıştım. DSK demek şu demek: Amstrad, Spectrum ve Atari ST kullanıcılarının büyük dertten kurtulması. Sonlara doğru Tolga şöyle diyordu: “Keşke dsk desteği ile başlamış olsaydık, daha iyi olurdu” 🙂 Bu arada muhabbet o kadar güzeldi ki “ben erken kaçıcam” modunda olan Tolga bize eyvallah dediğinde saat sabahın 6’sını geçiyordu.

Bir ara epey bir uğraştan sonra yemeğe gittik LW3D, Tolga, MEG ve ben. Bu esnada MEG’in Mehmet Emin Gür olmadığını öğrendim. Aslında olduğuna ikna etmeye çalıştım ama pek başarılı olamadım. Bunun üzerine kendisi ile kısa bir Şevko muhabbeti yaptık. Yemek esnasında Vigo ve tayfası da epey kalabalık bir grup olarak teşrif ettiler. Yemekten sonra Vigo’yu da aramıza katıp sohbet ederek parti mekanına doğru devam ettik.

Gece bir ara Endo, elinde kapağı açık beyaz bir kutu ile geldi ve buyurmaz mıydınız gibisinden bir bakış fırlattı. Birtakım şeyler de söylüyordu ama ben muhabbete o kadar kaptırmışım ki ne dediğini anlamadım. Kendi kendime “Vay be ne organizasyon yapmış adamlar, şeker-çikolata bile tutuyorlar tıpkı bayram ziyareti gibi” dedim… Meğer benim o şeker kutusu sandığım şey EEPC imiş ve Endo Skype+kamera ile ikilisi ile Nightlord’u taaaa Amerikalardan bizimle buluşturuyormuş. Tabii daha da güzeli EEPC ile Nightlord’un parti mekanında havada dolaşması tıpkı Aladdin’in uçan halısı gibiydi. Acaba dedim binlerce yıl sonra bu sahneyi tarif ederken insanlar ne düşünürdü. Hani Mısır piramitlerinin Stargate’de gelişmiş ırklar tarafından yapılmış uzay araçları olarak konumlandırılması gibi bir durum ortaya çıkabilir miydi acaba? Meğer uçan halı diye binbir gece masallarında tasvir edilen de elden ele dolaşan kameralı bir laptopmış 🙂

Bizzat Alaaddin'in kendisi

Bizzat Alaaddin

Uçan Halılar parketmiş ve bir sonraki uçuşu bekliyor

Uçan Halılar parketmiş ve bir sonraki uçuşu bekliyor

Uçan Halılar Parketmiş ve bir sonraki uçuşu bekliyor

“Vigo parti boyunca bizimle hiç ilgilenmedi” dermişim. Değil tabii, sağolsun fırsat buldukça bizimleydi, zaten parti hepimizindi. Geceyarısını biraz geçerken kendisi masamıza teşrif etti ve kırmızı noktalı “Vigo ile sıcak saatler” programına başladı. Görmeyeli fantezi dünyası zirve yapmış. En son “ben o ikisini” diye başlayıp burgulu bir şeyleri eli ile tarif ederken civardaki herkesi derin bir endişe kapladı. Tedirginlik hat safhada idi. 🙂 Şaka bir yana süper muhabbeti var adamın. Sabaha karşı saatlerde “ben birazdan geliyorum, şurayı tutun, uyuyacağım burada” dedi ve gitti. Ama gidiş o gidiş. Kendisinden sabah 8’e kadar haber almadık ki o da ayrı bir vesile ile oldu. Onu ileriki satırlarda anlatacağım.

Tüm bunlar olurken arka fonda Özkan’la beraber, aldığım romları yazdık. O kadar rom için o kadar çok vakit ayırdı ki… Sorunlu olanları birkaç kez yazdığımızı da hesap edersek belki 40 yazma işlemi falan yaptık. Birkaç tanesindeki sorun silme işlemine rağmen giderilemediği veya biz Özkan’ın solaryum lambasını katlettiğimiz için başarılı olamadı ama ümidimizi kesmedik. Sağolsun varolsun Willem ve Özkan.

Benim daha önceden yüzyüze tanışma fırsatım bulduğum İlker Görkem de parti mekanındaydı. Akşam ortadan kayboldu ama partiden memnun kalmış olmalı ki Pazar günü tekrar geldi. Bu da partinin gerçekten kaçırılmaması gereken bir aktivite olduğuna dair bir diğer işaret. Tüm bu gece muhabbetleri boyunca Zen de bizlerle beraberdi. Forum dışında da tanışma fırsatı bulmamız gerçekten iyi oldu. O da sabaha karşı Tolga ile beraber mekandan ayrıldı.

Parti boyunca yakalayabildiğim seminerler gayet güzeldi. Gameboy ile müzik konusu ise gerçekten çok hoş olmuştu. Tabii biraz geç kaldığım için kaçırdığım bir sürü şey de var ama yakaladıklarımızdan keyif almayı öğreneli zaten çok uzun zaman oluyor.

Enteresan cihazları da tanıma fırsatım oldu. Çok ilgimi çekmese de Minimig, tam aksine çok hoşuma giden modlanmış siyah amiga ve emulatorün emulatörü mantığı ile çalışan Snes floppy emulator. Tabii hepsi Özkan’a ait.

CPC’de demolar bir yandan dönerken biri geldi cihazın başına oturdu ve basic’de bir şeyler tıngırdatmaya başladı. Bir yandan da bana CPC’nin şu komutu tam olarak nasıl falan filan gibisinden bir şeyler soruyordu. Sabaha karşı bir baktım adam Basic’de scroller yazmış. Bunu yapan kişi Blackturk’dü. Azmini takdir ediyorum.

Deniz ile de sohbet etme şansı bulduk. Klasik olarak röportajlardan ve akademik hayattan bahsettik. Gece boyunca Vigo ve Turbo’yu kolladığı ve sonra röportaj yapıp uyduğu için sohbetimiz yarım kaldı. Olsun, sonraki partiye inşallah.

Parti boyunca birtakım hediyeler de alındı ve verildi. Bu işten en karlı çıkan sanırım Arda, ben ve Kemal olduk. LW3D sağolsun belki 1 sene önce konuştuğumuz ekipmanları bile hatırlamış ve partiye getirmişti. Bense sadece 1 gün önce söylediği TSCC dizisinden başka hiçbir şey getiremedim. Halbuki torbasını bile hazırlamıştım o kadar. Neyse, ofisine gideriz artık müsait bir günde. Daha ondan alacaklarım da var zaten. Ama önce şu elimdekileri yola koymam lazım.

Geceyarısı havalı saçları ile bir genç girdi mekana. Herkesle selamlaştı ve güleryüzünden hemen tanıdım. Bakkada imiş. Heyecanından bir şey kaymetmemiş ama biraz yorgun gibiydi. İlerleyen saatlerde de sürekli uyurken gördüm zaten.

Uyku durumuna gelince; Lw3d, ben, Tolga ve Zen sabaha kadar uyumadık. Arda cila üzeri Redbull yaptığı için bir ara kod yazdı bir ara sızdı. En son rnd fonksiyonunda bir sorun var falan filan diye dolanıyordu. Son anda bitap düştü ve oyunu release etmekten vazgeçti. Denizi de uyurken gördüm. Özkan zaten 2 posta uyudu. Hem de horul horul. Ben ise bir ara 15 dakika kadar sandalyelerin üzerinde gözümü kapattım ama uyudum dersem de yalan olur uyumadım dersem de.

Gece enteresan bir muhabbet de Levent Pekcan ile döndü. Tam biz CGTR’den ve Amiga’nın insan beynine olan radyoaktif etkisinden bahsediyorduk ki LP de yılların tecrübesi ve hatta bizden de dertli biri olarak konuya dahil oldu. Tabii onun dertleri userlerın ötesinde AH ve FG olayına kadar gitmiş. Kısacası sohbet “Admin misin derdin var, sapık mı lazım, söyle ne tür olsun” minvalinde döndüyse de arada eski dergilerden ve yayıncılık tecrübesinden tut da Niso ve Volkan’a kadar güzellikleri de andık.

Hydrogen bir ara elinde, eski metal kalem kutularından yapılmış gibi duran bir floppy ile geldi. Kendisini bunun işe yaramaz bir cihaz olduğuna ikna edip yolladık ama floppyi bize bıraktı. Sabah hala masada sürünüyordu alet.

Sabaha doğru millet PC Engine adlı hilkat garibesi konsolda Galaga oynuyordu. Tabii alet yılların yorgunluğuna dayanamadı ve sesini kaybetti. Olur böyle vakalar türk retrocusunu yakalar… Geçmiş olsun LW3D! Keşke 1084 bozulmuş olsaydı.

CGTR tayfası olarak 4 kişilik bir ekiple sabah 8’de Operation Flea Market: Rescue All Retros yapmaya karar verdik ve yağmura aldıkmaksızın yola koyulduk. Araç çıkış kapısı kapalı olduğu için ön kapıdan dolanmak üzere yukarı çıktığımızda bir de görelim? Bize “birazdan geliyorum burayı tutun, uyuyacağım burada” diyen anlı şanlı Vigo üst kat girişinde kurulmuş mis gibi koltuğa horul hroul uyuyor. Yastığı bile vardı adamın. 1 saatlik bir operasyondan sonra parti mekanına geri döndüğümüzde kendisi hala horuldamakta idi. Güzel yer bulmuş. Tebrik ederiz kendisini…

Operasyona giderken ekip arkadaşlarıma yukarıda da bahsettiğim “kar yağsa da burada yılbaşına kadar mahsur kalsak” fantezimi anlattım. İçlerin biri hem de hiç beklemediğim biri “31 Aralık akşamı TV bulabilir miyiz acaba? Benim mutlaka Cnbc-e seyretmem lazım geceyarısı” diye tutturdu. Dedim kardeşim “Victoria kasım da çekiliyor ve torrentte var zaten, kasma kendini bu kadar”. “Ben Victoria falan bilmem” dediyse de en azından beni ikna edemedi.

Gelir gelmez hemen sıcak birer çay yaptık. Yağmurdan sırılsıklam olmuştuk, elimiz boş dönmüştük(bluetooth Mouse sayılmaz) ve üşümüştük. Çay ilaç gibi geldi tabii.

Bu arada bizi hoş bir sürpriz de karşıladı. Alp Yener ve tayfası(Yatuyu, bu nick “get some sleep” manasında mı yoksa animelerden falan alınmış asyalı bir isim mi) tam 700km’yi göze alıp Pazar günü birkaç saatliğine bile olsa taaaa Zonduktan partiye gelmişlerdi. Hem de Amiga One ile beraber. Bu tür “Amigalar ölmez, kastıra kastıra yaşar” türevi cihazlara çok sıcak bakmamakla beraber cihazın hızlı ve güncele yakın bir durumda olduğunu da kabul ediyorum. Günlük hemen her işinizi bununla halledebilirsiniz. Ama sakın USB flash bellekten kopyalama yapmayın. Hem ömrünüz yetmez hem de belleğin dizin yapısı öyle bir bozulur ki 8GB’lık bellek içinde 19TB lık klasör oluşur. Silmek de mümkün değil. Çözümü bilen varsa beri gelsin, ciddiyim. Tabii son çare olarak formatlayıp içindekileri tekrar kopyalayacağım.

Öğleden sonra, gece uyumamanın da verdiği yorgunlukla korkunç bir ağırlık çöktü. Saat 3 civarı ufaktan toplanmaya başladım. Tam bu esnada Arda bahçede ismimi anons etti “Alco müjdemi isterim, efendi hazretleri seni huzuruna bekliyor”. Nasıl sevindim anlatamam, coderların şeyhi Nightlord sıra ile herkesi huzuruna kabul edip dertlerini(kimisi girip de çıkamadığı döngüyü anlattı kimisi koşullu dallanmanın yerine gelmeyen koşullarını kimisi de yanlış yola sapmış global değişkenlerini) dinleyip, onların yüreklerine su serpiyordu. Şaka tabii, Nightlord ile herkes kısa süreli de olsa hasbihal etme şansı buldu. Hem bu çok sevdiğimiz insanı kamera ile bile olsa gördük hem de onun bu destekleyici tavırlarından gazımızı aldık. Sağolsun varolsun. En kısa sürede canlı olarak da aramızda görmek istiyoruz kendisini.

Aslında bir ara modelisti de gördüm, selamlaştık. Ama bana MSX disket sürücü bulmadığı için kendisini esefle kınamaya devam ediyorum hala. Onun bundan haberi yoksa bile artık olmuştur sanırım.

Son posta malzemeleri de arabaya koyacaktık ki Vigo karşıya geçen var mı dedi. Herkes tedirgin gözlerle birbirine baktı. Her şeyi göze alıp cesur bir adım attım ve çekinerek de olsa “ben geçiyorum hem de Caddebostan’a” dedim. Ekibe Deniz’i de katarak yola koyulduk. Deniz Zincirlikuyu civarında daha fazla dayanmayıp attı kendini arabadan. Değil tabii ki, o başka yöne doğru gidiyordu. Vigo ile süper bir muhabbete girdik ama onunla sohbet sürekli bölünüyor çünkü mübarek ayaklı nüfus idaresi gibi. Tam bir şeyden bahsediyorsun “ha bizim o bakkalda çalışan bir scener arkadaş vardı” diyor. Gerçekten çevresi ve hafızası müthiş. Adamları hem nickleri hem de adı soyadı ile hatırlıyor. Vigo’yu bir şekilde backuplamak lazım ama nasıl olacak bu iş bilmiyorum. Neyse muhabbet devam ederken bir ara “otomatik vites mi bu araba” dedi. Hah dedim şimdi geliyor “delikanlı retrocu otomatik vites mi kullanır layn” gibisinden bir şey… Beklediğimin aksine hiç ummadığım ve alakasız bir şekilde bağladı konuyu…

Partideki gözlemlerime istinaden organizatorlere mini bir tavsiyem olacak: Lütfen o tişörtleri değiştirin. Anlamadığım nokta hepsi birden nasıl o kadar dar olabilir. Hayır enteresan olan, NS tişörtleri de olması gereken beden ölçülerinden anormal derecede büyüktü.

Gelelim teşekkürlerime; öncelikle bana gece kalma izni ve catering desteği veren sevgili eşime, partinin erotik giyim tarzını benimsemiş organizatorlerine ve tüm katılımcı arkadaşlara canı gönülden teşekkür ederim. Unutmadan, bana Matrix Binary desenli atkımı sıkılmadan ve sabırla örenle kardeşime de teşekkür ederim. Özkan henüz ticari ürün haline getirmedik, getirirsek sana bir tane ayarlarım.

Unuttuklarım vardır, kusura bakmasınlar. Gelmeyenler de böyle güzel bir ortamı kaçırdıklarına yansınlar.Ha ha ha ha ha ha ha…GHOSTBUSTERS!!!!!!!!

CGTR Tayfası ve Binary Atkım

CGTR Tayfası ve Binary Atkım

CGTR kısmi tayfası: Kamera Arda, Mahallenin retrocu amcası sabah sıcak sıcak retro kasalarını boşaltan Ozkano, Laz balıkçı ağlarını toplamış eve dönüyor LW3D, Binary atkım ve yorgun ben eve dönüyoruz Alcofribas

Not: Komşu demoscene’e de post etmek istedim ama 4’e böldüğüm halde almadı. Gerisi de biraz abartı durur dedim. Mesaj karaketer sayısı biraz arttırılsa ne güzel olur.

Not2: Katılımını beklediğimiz witchdoktor ve comelan adam yoktu. Ya da screen gibi invisible takıldılar. Görmek isterdik onları da. Kadim dostum akermen de gelecekti ama gece kalma izni aldığı halde sanırım ulaşım ve unutkanlık sorunundan dolayı gelemedi.

  One Response to “7D8 Partisine Değin Öncesi ve Sonrası da Dahil Olmak Üzere Gözlemlerim”

  1. good for you!

 Leave a Reply

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>

(required)

(required)